Karadeniz turları her zaman en çok ilgi gören turlarımızdan biridir .Bizim acentamızda'da müşterilerimiz tarafından en çok sorulan,merak edilen ve talep görülen kültür turlarındandır.Ülkemizin en güzel ,en yeşil ,kıpır kıpır insanı ile gezilip,görülüp yaşanacak harika güzel bölgemizdir .
Amasya Osmanlı şehzadelerinin yetiştigi ,tarihte önemli bir yeri olan bir şehir,bunun izleri şehrin her yerinde görülebilmekte .Tarihin zamana fısıldadığı nice yaşanmışlığı barındıran Amasya; neredeyse her köşesinde, her sokağında; topraklarında nefes alıp vermiş uygarlıkların izlerini, gelecek nesiller ve ziyaretçileri için, özenle saklayıp koruyor. Gerek merkezinde, gerekse ilçelerinde, zamana yenik düşmeme çabasındaki bu tarihî eserler; aynı zamanda Amasya’nın, kendine özgü bir şehir olmasını sağlıyor…
Manastırın yapılışı ve yapımı hakkında efsaneler var.Bu Efsaneye göre; burayı Atinalı Barnabas ile Sophronios adlı iki rahip yapmış. Bu iki rahip rüyalarında Hz.İsa ve Hz.Meryem’i görmüş ve gördükleri yer Sümela’nın bulunduğu yermiş. Birbirinden habersiz olarak yola çıkan bu iki rahip birbirlerine gördüğü rüyayı anlatınca beraber manastırın temelini atmışlar. Manastırın asıl adı Meryem Ana Manastırı. Sümela ise bunun Rumcadaki adıdır. Manastırın M.S 395 yıllarında tamamlandığı tahmin edilmektedir.Trabzon Rum İmparatoru III. Alexios döneminde yapılan bu eserin yapımına katkı vermiş. Bu yüzden eserde kurucusunun III. Alexios olduğuna dair deliller bulunmaktadır.
Sümela’yı Hristyanlar tarafından değerli kılan en önemli nokta ise Hz. Meryem resmi. İnanışa göre bu manastırda Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Lukas’ın çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle birlikte buraya gelmiştir. Ancak bugune kadar herhangi bir resim bulunamamış. Manastır bazı dönemlerde dönemini yitirmiş çeşitli yağmalamalara maruz kalmış.Define avcıları tarafından sıklıkla kazılmış ve bir süre sonra harabeye dönüşmüş. İçinde çeşitli yangınlar çıkmış ve maalesef birçok tarihi değeri kaybolmuş .lakin bunlardan arta kalanı görmek ve tarihini rehberimizden dinlemek bile bize burayı hayranlıkla gezmek için yetmişti.
Karadeniz diyince tabii ilk akla gelen ormanları,yemyeşil dogası ,daimi yağan yagmurları ,yaylaları,ve tabii birbirinden leziz yemekleri .Yemeklerden hepsinden tadıp en çok Akçaabat'ta yedigimiz köfteyi,trabzon da yedigimiz halis tereyagından ve mısır unu ,kaşar peynirinden yapılmış mıhlamayı ,hamsili pilavını,fasülye turşusu yemegini begendim .Tatlı olarak ta hamsiköy de yedigimiz hamsiköy sütlacıda güzel olmasına ragmen tabiiki laz böregi benim favorim oldu .Kızıma sorarsak o sütlacı begenmiş .
Tarih ve doganın iç içe geçtigi bu bölgede yaylalarda konaklamadan dönmeyin,biz tur olarak Hıdırnebi yaylasında konakladık .Yaylada yaşayanlar genelde yaz aylarında konaklama yapıyor ve yazlık olarak kullanıyorlarmış .Uzun bir yürüyüş ile tüm yaylayı dolaştık .Tipik agaçtan yapılmış Karadeniz evleri arasında bize eşlik eden sis eşliginde çok güzel bir ortamda ,kuş sesleri ile harika görselliklerde yürüyüş insanı gerçekten "oh be iyiki yaşıyorum "hissi uyandırıyor.Havadaki nemden dolayı saçlarım sanki yeni yıkanmış gibi ıslak ve yumuşacık ,cildim de nemli,yumuşak ve pırıl pırıl oldu .Bedava spa hizmeti...:)
Yayla konaklamamızda akşam horon gecesi vardı .Tamami ile agaçtan yapılmış klubelerde kaldık ve odaya girince ahşabın verdigi o mis gibi koku ve huzur verici bembeyaz yataklar çok hoşumuza gitti.Öglen odaya giriş yaptıgımız için hava oldukça sıcaktı.Bu yüzden odadaki elektrik sobasına anlam verememiştim.Lakin akşam olup,hava buz kesince sobanın degerini de anlamış olduk .:)
Otelimizin resturantında garsonların servisi eşliginde mis gibi mısır ekmegi ve karadeniz yemeklerini yerken otelde çalışan bir görevli herkesi horon tepmeye davet etti.Bizim de yanımıza gelip"hadi horon tepiverelim ,gelin hadi "dedi .Otel görevlisi tipik karadeniz burnu olan tam bir karadeniz erkegi örnegi idi .Karadeniz müzikleri eşliginde tüm tur horon tepmeye başladı.Çok şenlikli ve güzel bir gece olmuştu .Hala bu geceyi hatırladıkça horon tepesim gelir :)
Devamı gelecek.......
<script data-ad-client="ca-pub-2044130004774486" async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js"></script>
Karadeniz turunda İzmirden otobüslü olan programa katıldık,geceden çıkılan yolculugumuzda yol güzargahı üzerinde mola verilerek son derece rahat koltuklarda kah uyuyarak kah etrafı seyredip muhabbet ederek geçirdigimiz yolculugumuz sonrası Amasya ya vardık .Efsanevi aşkları ile ölümsüzleşen Ferhat ile Şirin’in yaşadığı topraklar . Şirin’e olan sevdası uğruna kilometrelerce uzunlukta dağları delerek, suyu getiren Ferhat’ın sevdası hala Amasya’da yaşamakta oldugunu gösterir .Ferhat ve Şirin heykelleri ve bir de müzesi bulunmakta. Bu sevdanın bir başka işareti olan “Ferhat Su Kanalı” binlerce yıldır Amasya’nın bağrında bir gerdanlık gibi durmakta.
Efsaneler ve tarihte yaşamış ve kavuşamamış aşklar her zaman çok ilgimi çeker.Size efsanesini anlatmak istiyorum;
Ferhat meşhur bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu, kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süsleme işini Ferhat’a verir. Ferhat köşkte çalışırken Şirini görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat Sultan’a haber salarak Şirin’i istetir. Sultan kız kardeşini vermek istemez. Ferhat’ı oyalamak için, Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat Şirin’e olan sevdasının verdiği aşkla, dağları delmeye başlar.
Mehmene Banu dağı delip, şehre suyu getirmek üzere olan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısını göndererek Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat bu acı haber üzerine elinde tuttuğu külüngü havaya atar. Düşen külünk Ferhat’ın başına isabet eder ve Ferhat ölür. Ferhat’ın acı haberini alan Şirin, korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.
Derler ki; her bahar iki mezar üzerinde, biri kırmızı biri beyaz iki gül bitermiş. Bu iki gül tam birbirine kavuşmak üzere iken mezarların ortasında bir karaçalı çıkar, iki gülün kavuşmalarını engellermiş.
Amasya Osmanlı şehzadelerinin yetiştigi ,tarihte önemli bir yeri olan bir şehir,bunun izleri şehrin her yerinde görülebilmekte .Tarihin zamana fısıldadığı nice yaşanmışlığı barındıran Amasya; neredeyse her köşesinde, her sokağında; topraklarında nefes alıp vermiş uygarlıkların izlerini, gelecek nesiller ve ziyaretçileri için, özenle saklayıp koruyor. Gerek merkezinde, gerekse ilçelerinde, zamana yenik düşmeme çabasındaki bu tarihî eserler; aynı zamanda Amasya’nın, kendine özgü bir şehir olmasını sağlıyor…
Gezilip görülecek yerler arasında Amasya kalesi,tarihi konakları,kral kaya mezarları,ferhat su kanalı,aynalı magara,medresler,camiler,hanlar,hamamlar,müzeleri bulunmaktadır.Ayrıca amasya elmaları ve yöresel yemeklerini de tatmadan dönülmemesi gereken şehirlerden .
Trabzon denince sümele manastırı akla ilk gelenlerden ;Zigana dağı eteklerine kurulmuş. Yapı doğa bakımından oldukça zor yerlere yapılmışYürüyerek gittigimiz yolda baya bir ter dökmüştük. Ama sonunda gercekten yorulduguna deger . Yapının dibinden Meryemana (Panagia) deresi akmakta.Manastırın yapılışı ve yapımı hakkında efsaneler var.Bu Efsaneye göre; burayı Atinalı Barnabas ile Sophronios adlı iki rahip yapmış. Bu iki rahip rüyalarında Hz.İsa ve Hz.Meryem’i görmüş ve gördükleri yer Sümela’nın bulunduğu yermiş. Birbirinden habersiz olarak yola çıkan bu iki rahip birbirlerine gördüğü rüyayı anlatınca beraber manastırın temelini atmışlar. Manastırın asıl adı Meryem Ana Manastırı. Sümela ise bunun Rumcadaki adıdır. Manastırın M.S 395 yıllarında tamamlandığı tahmin edilmektedir.Trabzon Rum İmparatoru III. Alexios döneminde yapılan bu eserin yapımına katkı vermiş. Bu yüzden eserde kurucusunun III. Alexios olduğuna dair deliller bulunmaktadır.
Sümela’yı Hristyanlar tarafından değerli kılan en önemli nokta ise Hz. Meryem resmi. İnanışa göre bu manastırda Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Lukas’ın çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle birlikte buraya gelmiştir. Ancak bugune kadar herhangi bir resim bulunamamış. Manastır bazı dönemlerde dönemini yitirmiş çeşitli yağmalamalara maruz kalmış.Define avcıları tarafından sıklıkla kazılmış ve bir süre sonra harabeye dönüşmüş. İçinde çeşitli yangınlar çıkmış ve maalesef birçok tarihi değeri kaybolmuş .lakin bunlardan arta kalanı görmek ve tarihini rehberimizden dinlemek bile bize burayı hayranlıkla gezmek için yetmişti.
Karadeniz diyince tabii ilk akla gelen ormanları,yemyeşil dogası ,daimi yağan yagmurları ,yaylaları,ve tabii birbirinden leziz yemekleri .Yemeklerden hepsinden tadıp en çok Akçaabat'ta yedigimiz köfteyi,trabzon da yedigimiz halis tereyagından ve mısır unu ,kaşar peynirinden yapılmış mıhlamayı ,hamsili pilavını,fasülye turşusu yemegini begendim .Tatlı olarak ta hamsiköy de yedigimiz hamsiköy sütlacıda güzel olmasına ragmen tabiiki laz böregi benim favorim oldu .Kızıma sorarsak o sütlacı begenmiş .
Tarih ve doganın iç içe geçtigi bu bölgede yaylalarda konaklamadan dönmeyin,biz tur olarak Hıdırnebi yaylasında konakladık .Yaylada yaşayanlar genelde yaz aylarında konaklama yapıyor ve yazlık olarak kullanıyorlarmış .Uzun bir yürüyüş ile tüm yaylayı dolaştık .Tipik agaçtan yapılmış Karadeniz evleri arasında bize eşlik eden sis eşliginde çok güzel bir ortamda ,kuş sesleri ile harika görselliklerde yürüyüş insanı gerçekten "oh be iyiki yaşıyorum "hissi uyandırıyor.Havadaki nemden dolayı saçlarım sanki yeni yıkanmış gibi ıslak ve yumuşacık ,cildim de nemli,yumuşak ve pırıl pırıl oldu .Bedava spa hizmeti...:)
Yayla konaklamamızda akşam horon gecesi vardı .Tamami ile agaçtan yapılmış klubelerde kaldık ve odaya girince ahşabın verdigi o mis gibi koku ve huzur verici bembeyaz yataklar çok hoşumuza gitti.Öglen odaya giriş yaptıgımız için hava oldukça sıcaktı.Bu yüzden odadaki elektrik sobasına anlam verememiştim.Lakin akşam olup,hava buz kesince sobanın degerini de anlamış olduk .:)
Otelimizin resturantında garsonların servisi eşliginde mis gibi mısır ekmegi ve karadeniz yemeklerini yerken otelde çalışan bir görevli herkesi horon tepmeye davet etti.Bizim de yanımıza gelip"hadi horon tepiverelim ,gelin hadi "dedi .Otel görevlisi tipik karadeniz burnu olan tam bir karadeniz erkegi örnegi idi .Karadeniz müzikleri eşliginde tüm tur horon tepmeye başladı.Çok şenlikli ve güzel bir gece olmuştu .Hala bu geceyi hatırladıkça horon tepesim gelir :)
Devamı gelecek.......
<script data-ad-client="ca-pub-2044130004774486" async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js"></script>
Yorumlar
Yorum Gönder