GÖBEKLİTEPE -Dinin doğduğu yer / Cennet Bahçesi

                                     


2018 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmiş olan Göbekli Tepe  son günlerde Netflix de yayınlanan Atiye dizisi ile gündem olmaya devam etmektedir.Göbeklitepe dizide anlatıldığı gibi paralel evrenler arası bir geçiş mi yoksa başka bir gizem barındırıyor mu ,gelin bunu irdeleyelim ;

Göbeklitepe en eski mabet miydi? İnsanlığın doğduğu yer burası mıydı?
İlk alfabe burada mı yazıldı? Dünyanın öteki anıt yapılarından niçin daha önemli?
Dikilitaşlar uzaylıları yansıtıyor olabilir mi?
Yeryüzünde bilinen ilk tapınak alanını kimler inşa etti? 
Metal ya da el aletleri keşfedilmemişken 60 tonluk taşlar 300 metre yükseğe nasıl çıkarıldı, nasıl işlendi?

Göbeklitepe Höyüğü, 1963’te Şanlıurfa’da keşfedilen bir  tapınma alanıdır. Dokuz hektarlık kazı bölgesinin önemi , tarlasını kara sabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren bir köylü sayesinde anlaşılabilmiştir..Şanlıurfa’ya 80 dakikalık bir mesafede, Örencik Köyü yakınlarındadır. 1995 yılında ilk kez Alman Arkeoloji Enstitüsü Alman arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt’ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğü’nün işbirliğiyle kazı çalışmalarında buranın bir Neolitik Çağ yerleşimi olduğu anlaşılmıştır.
Kazı çalışmaları sonucu Neolitik Çağ’dan kalma, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşlar  bulunmuştur. Bölgenin önemi ise günyüzüne çıkarılan en büyük tapınma alanını barındırmasıdır.
12.000 yıl önce inşa edilmiş olan Göbeklitepe insanlık tarihinin en eski medeniyetlerinden olan Mısır piramitlerinden bile daha eskidir.

Mısır’daki Büyük Piramitlerin 4 bin 500 yaşında ve İngiltere’deki Stonehenge’in 6 bin yaşında olduğu düşünülürse, bu kazının dünyanın gelmiş geçmiş en önemli arkeolojik kazısı olduğu belirtilmektedir.Dünyanın en eski arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe kazılarında bugüne kadar yalnızca yüzde 5’i gün yüzüne çıkarılabilmiştir. Hakkında pekçok iddia, söylenti ve modern-efsaneler mevcuttur.

Hazreti İbrahim’in Tapınağı olduğunu, Sirius’a tapmak için inşaa edildiğini, henüz bütün sırları aydınlatılamayan Stonehenge ile paralel ve benzer bir inanç olduğunu söyleyen arkeolog, tarihçi, astronomlar vardır. Sümerler‘den kaldığını savunanlar da çıkmıştır fakat Sümer teorisi yapılan tarihleme ile uyuşmamaktadır.
Göbeklitepe’deki tapınağın henüz kazılmayan Karahantepe, Sefertepe ve Hamzantepe’deki tapınaklarla birlikte bir dörtlü olduğunu savunan tarihçiler de mevcuttur. Kemik bulunamamasının nedenini mezar geleneği olmamasına ve ölülerin “Güneşe gömülmesi” yani açık havaya bırakılan cesetlerin yırtıcı kuşlarca yenildiği kuşların göğe yükseldiğinde ölülerin ruhlarının da göğe yükseldiğine inanıldığını savunan tarihçiler bulunmaktadır.

Göbeklitepe için dünyanın en eski tapınağı, “Dinin doğdu yer” ve hatta “Cennet Bahçesi” (Aden Bahçesi) denilmektedir. 

Kazıları yöneten Alman Arkeolog Klaus Schmidt, “Tüm kanıtlar gösteriyor ki burası insanlığın doğduğu yer. Göbekli Tepe, Adem’le Havva’nın yaşadığı Cennet Bahçesi’ndeki bir tapınaktı” açıklamasıyla bütün ilgiyi çekmeyi başarmıştır.Schmidt, 14 bin yıl öncesine ait buluntulardan yola çıkıp Adem ile Havva’nın yasak elma ağacının meyvesinden yiyerek kovuldukları yerin “Göbekli Tepe” olduğunu ileri sürmektedir.Göbeklitepe kazılarında çıkarılan 45 tane T şeklindeki taş anıtın üzerinde yabani domuz, ördek, yılan, aslan, balık ve avcılık yapan insan figürleri vardır. Daha yüzlerce taş anıtın çıkarılmayı beklediği bölgenin tapınak olarak kullanıldığını tahmin edilmektedir. Bu anıtlardan her biri 15 ton ağırlığında ve 6 metre yüksekliğindedir.Çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet “T” biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından bağımsız sütun yer almaktadır. Yapıların iç duvarlarında da daha küçük sütunlar bulunmaktadır.Alan, 12000 yıl boyunca doğal çevresi içinde dokunulmadan kaldığından önemli arkeolojik buluntu vermektedir.                    
Göbeklitepe tapınak kompleksinin, Aden bahçesi, Babil Asma Bahçelerinin kalıntısı, Şaman tapınağı ve uzaylıların merkezi olduğu iddiaları ortaya atılmıştır. Göbeklitepe üzerinde yapılan arkeolojik kazıların ilerlemesi ve onun hakkında daha fazla bilgiye ulaşılması, onun bir ritüel merkezi olarak tapınak olduğunu göstermiştir. Göbeklitepe’nin yapısal ve biçimsel özellikleri, bu yapının her şeyden önce bir tapınak olduğunu göstermiştir. Gerek dikili taşlardan oluşan dairesel yapıları ve gerekse yerleşim yerlerinden uzak yüksek bir tepede bulunması bu düşünceyi güçlendirmektedir. Göbeklitepe’yi avcı-toplayıcı toplulukların ibadet ettikleri, tanrılara kurbanlar sundukları, yılın belirli dönemlerinde dinî festival ve şölenler gerçekleştirdikleri, tanrıların yaşadığı kutsal mekânlar olarak gördükleri ve kutsalı tecrübe ettikleri bir tapınak olarak düşünmek daha doğru bir yaklaşımdır.

göbekli tepe göbeklitepe
Milano Polytechnic Üniversitesi’nden İtalyan arkeo-astronom Giulio Magli, Göbeklitepe’nin Stonehenge gibi, gök cisimlerinin hareketlerini takip etmek ve onlara tapınmak için yapıldığını iddia etmektedir. Magli, iddiasını yaptığı simülasyonla Göbeklitepe inşa edildiği dönemdeki gökteki yıldızların konumlarının tespit ettiğine dayandırmaktadır.

İtalyan astronom, Dünya’nın kendi eksenindeki hareketinden dolayı yıldızların son bin yılda konumlarının değiştiğini, bir zamanlar ufuk çizgisine yakın beliren yıldızların farklı konumlarda yükseldiği ve görüldüğünü, yeniden belirmeleri için de binlerce yıl geçebileceğini söylemektedir.

Sirius, Ay, Venüs ve Jüpiter’in ardından gece karanlığındaki en parlak dördüncü gök cismidir. Magli, antik Mısır takviminin Sirius’un hareketlerinden yararlanılarak hazırlandığını, binlerce yıl önce Göbeklitepe’nin bulunduğu enlemde benzer amaçlara hizmet etmiş olabileceğini söylemektedir. “ Sirius 9300 yıl önce ufuk çizgisinin altında görünüyordu. Gökte aniden beliren bir yıldızın, bir dinin doğumuna sebep olduğunu düşünebiliriz, bence Göbeklitepe bir yıldızın doğumu üzerine inşa edildi” demektedir.

Halen birçok sır saklayan dev anıtların bulunduğu antik yapının, Büyük Köpek Takımyıldızı’nın en parlak yıldızı Sirius’a tapınmak için inşa edildiği öne sürülmüştür. Eğer bu iddia doğru ise Kuran-ı Kerim'in Necm suresinde işaret edilen inancın köklerinin burada atılmış olma olasılığı bulunmaktadır.
göbekli tepe göbeklitepe
Göbekli Tepe’deki dev kaya-heykelleri inceleyen National Geographic araştırmacısı, konuyla ilgili belgeselde meseleyi özetleyen şu cümleyi kurmuştur: “Bu dönemde yaşayan insanların bu tapınakları yapabilmesi, üç yaşında bir çocuğun elindeki oyuncak tuğlalarla Empire States’i inşa etmesine benziyor!
göbekli tepe göbeklitepe
Yüz yılın en heyecan verici arkeolojik buluntusu gün yüzüne çıkarıldığından beri tüm dünyada ilginin odağı durumundadır. Göbeklitepe heyecan vericidir çünkü 12 bin yıllık yaşı ve Taş Çağı için gerçekten de çok büyük olan boyutları ile benzersizdir. Toprak altında radarla tespit edilenler dahil 20 kadar tapınak bulunmaktadır. Dairesel formda büyük yapılardan kare şeklinde olan küçük yapılara kadar burası bir tapınak kompleksi durumundadır. Tapınakların merkezinde iki büyük dikilitaş bulunmaktadır. Çevresinde ise on kadar dikilitaş daha vardır ve alçak çevre duvarına yerleştirilmişlerdir. Üzerleri yırtıcıların ağırlıkta olduğu enfes hayvan kabartmaları ile bezelidir. Bu heykellerin tapınak muhafızları olduğu düşünülmektedir

Hayvan heykelleri yanısıra insan heykelleri de vardır ! Heykeller genellikle erkektir.
Göbekli tepe de ziyarete açık bölümde tapınakları daire şeklinde ahşap bir yol çevrelemektedir .Yukarıdan tamamen kazılmış 4 tapınak görülebilmektedir. Bu tapınaklar A, B, C ve D tapınakları olarak adlandırılmışlardır. A tapınağında yılan, B de tilki, C de yaban domuzu ve D de kuş ve yılan kabartmaları yoğunluktadır. Bu tapınakların farklı klanlara ait olup olmadığı önemli bir sorudur. Tapınakların en büyüğü ve süslüsü olan D tapınağının ortasındaki iki dikilitaş hemen dikkat çekmektedir. Üzerinde kolları, incecik parmakları, süslü önlüğü ve T şeklinde başı ile bu ululuğu vurgulanmış bir insanı tasvir etmektedir. Diğer dikilitaşların yüzü saygıyla merkezdekilere dönük durumdadır. 

Bu tapınakların yapıldıkları dönemde henüz ne hayvan evcilleştirilmiş ne yerleşik hayata geçilmiş ne de tarım yapılmakta idi. Göbeklitepe’yi inşa edenler, tarih kitaplarından bildiğimiz uzun saçlı, taş baltalı avcı-toplayıcılar. Ellerinde sadece obsidiyen ve çakıl taşları var ve dikilitaşların üzerlerine çeşitli hayvanlar, hatta soyut semboller işlemişler. Dahası 5-6 ton ağırlıkta ve 5,5 metreye varan uzunluktaki dikilitaşları civardaki taş ocaklarından taşımış ve ana kayadan şekillendirilmiş kaidenin tam ortasına dimdik yerleştirmişlerdir. 

T şeklindeki sütunların tümü, ‘insan şeklinde’ resmedilmiş durumdadır. Ellerini kasıklarının üzerinde birleştiren dev insanlar. Yine Göbekli Tepe’de bulunan ve dünyanın en eski heykeli kabul edilen heykel figürü de, yine ellerini kasıklarında birleştirmiş bir insanı betimlemektedir.
göbeklitepe t şeklinde ile ilgili görsel sonucu
Göbeklitepe ve kardeşi Karahantepe’nin en göze çarpan özelliği T şekilli steller (dikmetaşlar) bulunmaktadır.T şekildeki sembolün  ne anlama geldiği ilk açıklayan  “Kayıp KITA Mu’nun Semboleri” kitabını yazan ” ‘James Churchward’dır.J. Churchward: ” T şeklindeki sembol,  Mu ana kıtasını simgeler. İnsanlığın doğuduğu ve yayıldığı  anayurdu gösterir.” demektedir.T  stellerin   günümüzde insanı simgelediği düşüncesi, Mu’dan insanların göçmeleri ile yayılması bağlamından bakıldığında doğruluk payı vardır.
Mu kıtası, rivayetlere konu olan 14 bin yıl önce battığı iddia edilen efsanevi bir uygarlıktır. İddialara göre Mu'dan ayrılanlar Atlantis gibi uygarlıkları oluşturmuşlardır.Mu, yani “Güneş İmparatorluğu”, iddialara göre ilk insanın Anavatanı olduğu düşünülen, Pasifik Okyanusu’nda, yok olmuş bir bölgedir. 70.000 yıllık Tek Tanrılı bir dini vardır. Bu din, daha sonraları Osiris dini olarak Mısır’a, ardından Hermes ile değiştirilerek Yunanistan’a kadar gelmiştir. Yani Eski Mısır ve Eski Yunan mitolojileri Mu ile ilişkilidir.

Mu, 10.000 ila 15.000 sene önce, 64 Milyonluk nüfusu ile sular altında kalmış, yeraltındaki gaz odalarının patlaması ile yok olmuş bir imparatorluktur. Günümüzde ve tarihimizde gördüğümüz, bildiğimiz bütün dinler ve milletler ise, o kıtanın halkından arta kalan küçük kolonilerden ibarettir. 
Mu dininin esası, Tanrı’nın “Tek” oluşuna, Ruhun ölümsüzlüğüne, ve ruhsal gelişim için sürekli doğmak inanışına dayalıydı. Yani şimdiki Karma, Reenkarnasyon tipi inançların da Atası idi. 
Mu dini, Tanrı’yı yaşamın sembolü olan Güneş ile sembolize etmekteydi. Çünkü güneşi hem akılda kalması kolay, hem de Tanrı’ya yakıştırılabilecek en uygun sembol olarak görmüşlerdi. Güneş’e de Ra ismini vermişlerdi, Onun için de Mu’ya, “Güneş imparatorluğu” denilmekteydi

Ülkede 4 ayrı ırk yaşamaktaydı ve onlar, bu dünyaya bir başka anavatandan geldiklerine inanırlardı. Bu anavatanın ise, gökteki en parlak yıldız olan Sirius olduğunu düşünürlerdi. (Sirius, aynı zamanda bütün dinlerde kutsal kabul edilmiş bir yıldızdır. Sirius, her mitolojide yer edinmiştir ve Kuran’da Şira yıldızı olarak da ismi geçer.

Mu’lar, teoriye göre manevi yönden de bizden daha gelişmiş insanlardı, telepati, astral seyahat, telekinezi gibi yetenekleri vardı.

Bu “düşünce gücü kullanabilme” konusu oldukça kafa karıştırıcıdır. Çünkü, Mu İmparatorluğu’nun yıkımı, şuanki Asya ve Ortadoğu topraklarına bir Tufan gelmesinin sebebidir. Yani bizim Nuh Tufanı diye bildiğimiz felaketin yaşanmasının sebebi, Mu Kıtası’nın yok olmasıdır

Fakat, bizim “Nuh Tufanı” efsanelerinden aldığımız bilgiler ile bu teori paralellik göstermektedir. Örneğin; İslam’da bütün insanların Allah inancını kaybetmesi sonucu Tufan yapıldığı söylenir. Herkes inancını kaybetmiş ve yoldan sapmıştır, dolayısıyla Tanrı da insanların kulaklarını çekmek için böyle bir felaket göndermiştir. Tevrat ve Enoch kitabında ise, insanlar Meleki yöntemleri, büyüleri öğrendiği için Tufan yapıldığı söylenir. Yani insanlar, mucize denilecek şeyler gerçekleştirmeye başlamışlardır ve bu işe bir son verilmesi gerektiğinden Tufan Projesi hazırlanmıştır. 

Kısaca Mu Kıtası’ndaki insanlar, hem dini inançları gereği, hem de zihin gücünü kullanabilme yetenekleri (büyü) açısından çok gelişmiş olmaları sebebiyle, iki inanıştaki “helâk olan kavim” profiline de uymaktadırlar

Mu dininin dört temel kavramı vardır;
1-Tanrı tektir. Her şey ondan varolmuştur ve ona dönecektir.
2-Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.

3- Ruh, mükemmelliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.

4- Mükemmelliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir.

İddiaya göre bu kıtada çok gelişmiş bir medeniyet yaşamaktaydı. Bu kıtanın batmasından sonra, söz konusu medeniyetten sağ kalan bir grup, Amerika kıtasına geçip burada Maya medeniyetini kurmuş, Kraliçe Moo'yu izleyen bir başka grup ise Kuzey Afrika'ya geçerek burada Antik Mısır medeniyetinin tohumlarını atmıştı.
Mu dininin öğretimini “Naakaller” adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.
Naakal, bizden daha üstün bir 'beyaz ırktı.' Hindistan'dan Orta Amerika'ya, Antik Mısır'dan Babilliler'e tüm büyük medeniyetlerin kökeni bu kıtaydı. Türkler ile Mayalar arasında bağ kuranlar da genelde Türklerin kökeninin Mu kıtası olduğunu söylerler.
Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.
Büyük Okyanus'ta devasa bir kıtanın bir ya da birkaç günde battığı iddiası jeoloji bilimi açısından da sorun yaşar. Yarım asırdır başarılı öngörülerde bulunan ve jeolojinin genel kabulü olan Plaka Tektoniği kuramına göre kıtalar hafif sial kayalardan oluşur
Bu kayalar daha ağır olan sima kayaları üstünde yüzer. Denizlerde fazla sial kayalar yoktur, orada yerkabuğu birkaç kilometre kalınlıktayken, bu kıtalar için onlarca kilometreyi bulur.
Buzdağlarının, deniz üstünde yüzdüğü gibi kıtalar da sima üstünde yüzer. Bundan dolayı, kıtalar bir anda deniz altına çökemezler. Mu kıtasının batmak yerine parçalara ayrıldığı iddia edilebilir. Ancak bu da bir günde olabilecek bir şey değildir, milyonlarca yıl alır.
Sonuç olarak ne Pasifik'te ne de Atlantik'te medeniyetlerin doğuş yeri olan Mu diye bir kıta olduğu iddiası temelsizdir. Bu iddia hem arkeolojik, hem genetik, hem de jeolojik verilerle çelişmektedir.

MU'NUN KUTSAL SEMBOLLERİ 
mu'nun sembolleri ile ilgili görsel sonucu
Göbeklitepe de bulunan dikme taşlar ile Mu’nun sembolleri arasında benzerlikler  bulunmaktadır.
.images (2)
Bu benzerlikler nedeni ile de Mu’nun sular altında kalması sırasında  kurtulan insan ve hayvanların Göbekli tepeyi oluşturduğu ve  aynı şekilde de Göbeklitepe’den de insanlığın dünyaya yayıldığı düşünülmektedir.
indir

göbeklitepe t şeklinde ile ilgili görsel sonucu
Göbeklitepe’de yürütülen kazı çalışmaları sırasında bölgede bulunan 3 yetişkin kafatası parçası üzerinde yapılan incelemelerde, bu insanların ilk önce derisinin yüzülüp üzerindeki etlerinden arındırıldığı; ardından da kemiklere çakmak taşıyla oyuklar açıldığı anlaşılmıştır.


göbeklitepe uzaylıların  indiği nokta mı ile ilgili görsel sonucu
Göbekli Tepe İnsanoğlunun tarım ve hayvancılık bilgisinden yoksun, çanak-çömlek yapmayı bilmediği ve sadece avcı-toplayıcı olarak yaşamını sürdürdüğü bir dönemde, günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiştir.Göbeklitepe 'de bulunan tapınaklardan sadece 6 tanesi gün ışığına çıkarılmıştır. Yapılardan 20 tane olduğu tahmin edilmektedir.. Diğerlerinin gün yüzüne çıkartılması için de çalışmalar sürdürülmektedir.Varsayımlara göre bu 20 tapınak, inşa edilmelerinden tam 1000 yıl sonra tonlarca toprak taşınarak örtülmüş ve üzerleri tamamen kapatılmıştır.
MÖ 8 bin civarlarında ise son yapılar da gömülerek Göbekli Tepe tamamen terk edilmiştir. Elbette o yapıları inşa edenler, kullananlar ve yarattıkları kültür yok olmadı, aynı bölgede yaşamaya, köyler kurmaya, tapınaklar yapmaya devam ettiler. Hiç kuşkusuz bizler, onların çocuklarıyız.Yapımı için büyük çaba harcandığı belli olan bu muhteşem tapınakların neden daha sonra yine muazzam bir emek harcanarak gömüldüğünü anlamak mümkün değildir!
Göbeklitepe’nin, tarih boyunca inanç merkezi olarak kalmış ve peygamberler şehri olarak bilinen Şanlıurfa’da ortaya çıkması ülkemiz için önemli bir ekonomik ve kültürel fırsat oluşturmuştur. Anadolu’nun ne kadar kadim ve zengin bir kültürel dokuya sahip olduğunu kanıtlayan bu megalitik yapı, ortaya çıktığı günden beri birçok yerli ve yabancı araştırmacının akınına uğramıştır. Bilimsel literatürün en eski ve ilk tapınağı olan Göbeklitepe, arkaik insanın günümüz insanına miras olarak bıraktığı ve insanlığın ilk dönem sırlarını taşıyan gizemli bir tapınak kompleksidir. 
Göbeklitepe kazıldıkça daha bilmediğimiz ne bilgiler, gizemler ve sırlar ile karşılaşacağız kimbilir ...

Kaynaklar :


 http://www.mistikalem.com/inanclar/5711-gobeklitepe-yi-siriustperestler-mi-yapti.html

Yorumlar

  1. Gördüm burayı çok etkileyici bir yer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ,Göbeklitepe'yi görüp de etkilenmemek mümkün değil .

      Sil

Yorum Gönder